10 Ekim 2014 Cuma

BAZI YOLLAR İÇTEN İÇTEN ALINIR :) :)

hayat yaşandığı kadar...ve yaşanan herşey, acı ya da tatlı bir anıya dönüştükten sonra, ilk sıcaklığı soğuduktan sonra gerçek lezzetine, değerine kavuşur...bir şeylere çook sevinmek, çoook üzülmek belli bir zaman sonra, gerçek dozuna kavuşur..ya bir ders alınmıştır, ya sevinçlerinize eklenmiştir..her iki durumda da yaşanan herşey çok kıymetli...her iki durumda da kardayız yani...yaşananlara mana veren bizleriz...kimisi için gökten zembille rahmet yağsa manasız, kimisi için bir fincan kahve, ılık bir duş dünyalara değer...nasıl olur da bu denli farklı olabilir alınan tat?..bu sizin hayattan ne beklediğinizle ilgili...peki hayattan ne beklediğiniz ne ile ilgili...karakter, ruhsal birikimleriniz, algılarınız, sosyal çevreniz, çocukluğunuz, doygunluğunuzla, sorumluluklarınızla ilgili...peki bunlar ne ile ilgili....kendinize ne yönde yatırım yaptığınızla, hedeflerinizle, tercihlerinizle, hedeflerinizin çıkış noktası ile ilgili..neyi, kimi tatmin etmek istediğinizle ilgili...hayatımıza sahip çıkışımız, içini neyle zenginleştirdiğimiz kendimize duyduğumuz saygıyla alakalı...insanın kendine saygı duyması  özgüveninin sarsılmıyor olabilmesi ise, yıllara dayanan emek, tercihleriniz, seçimleriniz, prensiplerinizle, duruşunuzla ve güvenilir sağlam bir kişilikle ilgili...bu kadar hassas, ince ayrımları olan, zincirleme etkileşim halinde olan duyguları, kavramları bir tek kelimeyle ifade ediyoruz  çoğunlukla...

ama o bir tek kelime, kimin ağzından çıktığıyla ilgili olarak, ya yerine cuk diye oturuyor, ya havada gaz bulutu gibi asılı kalıyor...doğru ağızdan çıkan bir ifade, tek kelime veya uzunca cümlelerin lezzetinin farkına varan ötekiler, aynı kelimeleri veya o uzunca cümleleri tekrarlıyor...zannediyor ki mesele sadece zikretmekte....kendisi içini dolduramadığı için, zannediyor ki, herkes aynı şeyi yapıyor, boş boş sarfediyor bazı sözleri, iddiaları, kavramları, yaşamdan alınanları...'öyleyse ben de söylerim, ben de yaparım, ben de isterim, benim kimden ne eksiğim var diye haddini aşıp her lafa bin cevap hazırlıyor..hatta taklit ediyor ..farkında olmadan...ve bunu cinlik, zeka, akıllılık olarak değerlendiriyor...

halbuki insanın akıllı olanı, hele hayatın daha başlarındaysa, biraz sebep-sonuç ilişkisi kurmaya uğraşır...arsızlık asla cin olma, zeki olma, akıllı olma göstergesi değildir...boş başak misali dik durmaya çalışmak, eğer hakkını veremiyorsan bütün erdemlere sahip çıkmak kesinlikle aptallığın ta kendisidir...önce o hoşuna giden, güzel bulduğun ve bir ömür gerekli olan dünya görüşünü kabullenebiliyor musun onu test edeceksin..evveliyatına bir bakacaksın...eğer istidadında varsa, eğilimin ne yöndeyse ona göre konuşacaksın..günü kurtarmak, anı kurtarmak, herşeyle, herkesle laf yarışına girmek , tecrübesizlik, arsızlıktan öteye gitmez...kişiliğine yönelik hakaret, saygısızlık yapılmadığı sürece, sessizce izlemek, iyi niyetli ve objektif bir gözle büyük resme bakmak, kavramaya çalışmak, kendime ne katabilirim diye düşünmek, insanları kullanmak, taklit etmek yerine, onlarla konuşmak, dinlemek, gözlemlemek kişisel birikimlerinize çok daha fazla katkıda bulunacaktır..sürekli of puf, sürekli şikayet, sürekli laf yarışı, sürekli yanlış frekansdan sinyal beklemek, sürekli manevra yapmak, ince hesaplar peşinde koşmak, kolay yoldan aferin peşine takılmak ve en kötüsü insanları aptal zannetmek çok yorucu ve tatsız olduğu gibi aptallığın ta kendisidir....ben hep şöyle düşünürüm, her numarayı bir gün yüzde yüz anlaşılacağı varsayımıyla yapalabiliyor musun? o zaman verilecek bir cevabın var mı? varsa, yürü ya beşer kim tutar seni....AMA GERÇEK ANLAMDA HUZUR BEKLEME...