7 Ekim 2016 Cuma

EDİRNE VE KAKAVA

Edirne'yi epeydir göresim vardı..ee ne de olsa eski başkentlerimizden...benim ülkemin insanı illa plajlı, bol diskolu, avm li yerleri sevdiğinden, yurt dışı deyince de illa paris, efenim prag vesair yerlerden başkası aklına gelmediğinden , Edirne gibi yere kim niye gitsin, uygun bir prg.bulamıyordum....Allah yürü ya kulum dedi gittim...nasıl hoşnut oldum anlatamam...benim gibi hoşnutluk konusunda kriterleri farklı biri için düşünün ve abartmayın...
Edirne'ye girer girmez Selimiye caminin minareleri karşınızda hemen beliriyor...sabah gün ışığı eşliğinde şahane...küçük ve hemen hemen hiç yokuşu olmayan bir şehir...tarihi zengin...batının en ucu...dolayısıyla psikolojikmen rahatsızlık hissetmiyor insan....en güzel, halim selim tam biz gibi caddesi olan saraçlar caddesi sanırım oranın Tunalı Hilmi veya istiklal caddesi...öyle göğü delen binalar, avm ler yok...öyle hoşuma gitti ki bu durum...saraçlar caddesinde bir otelde kalırsanız herşey süper...bütün güzel camiler aynı caddenin sağı,solu,köşesi şeklinde yapılmış...camilerin tarihi önemi ve görsel açıdan yumuşacık etkisini sevenler için...esnafı gayet aklı başında, pek yalaka tipler yok..kızdırırsan lafını esirgemeyecek ama adam gibi davranırsan gayet iyiler...rüstem paşa kervansarayı ve boylu boyunca dükkanlar, o dar sokak boyunca kafeler (antik kafe favorim) , ummadığınız bir köşeden çıkıveren davul zurna ve arkasında birkaç roman göbek havası görülmeye değer...bence...meşhur edirne tava ciğeri için tek seçenek (ben de tavsiyeyi gitmeden almıştım doğruymuş) aydın tava çiğercisi...küçük bir yer ama kuyruk var sürekli...lezzet kuyruğu...
Edirne'yi canla başla koruyan paşa Şükrü Paşa ve verdiği mücadele, tabyalar, kınık tepe kesinlikle görülecek yerlerden...Bedesten, Arasta, Eski Çarşı keza aheste aheste gezmek için çok güzel, nostaljik...

Eğer kavala kurabiyesi seviyorsanız (kavala da daha önce yemiştim aynı lezzeti arayanlar için) keçecizade en kaliteli olan...öyleymiş yani...lezzetli...
öyle ezanlar okunuyor ki, aynı anda dört cami yan yana...ve antik kafede çay saatine denk geliyorsa , ya da sabah erken uyanmışsanız içiniz dinleniyor...
osmanlı'nın saraylarından pek bir eser kalmamış...büyük bir yangın ve deprem üzerine ruslarla savaş atlatırken eserlerin çoğu zarar görmüş...II.beyazıd külleyesine özellikle hayran oldum....şu anda trakya üniversitesi müze haline getirmiş....aman görmeden gelmeyin...osmanlı'nın tıp adına verdiği emek, dönemin çaresizliği, yetersizliğine rağmen verilen emek külliyenin duvarlarında anlatılıyor...duygulanmamak elde değil yani..
edirne alkol tüketiminde önde gelen şehirlerdenmiş..ama üç gün içinde hiç bir taşkın insan görmedim....aklımda kalan, sabaha karşı , sarayiçi denilen alanda, kanuni'nin idamları infaz eylediği yerde, romanlarla dansetmek ve tunca nehrinde gün doğumuna karşı mum yakıp nehre bırakmak oldu...

peek sevdim pek...hatta şu an burnumun direği sızladı....beni newyork'a götürseler farklı bir yanım coşuyor ama bu edirnemsi yerlerdeki yanım doyamıyor arkadaş....sırada manisa var kısmetse birgün inşallah......

hayat kısaldıkça, adım adım gezesim var....aman rahat ayakkabılar, kıyafetler almayı unutmayın...sonuçta kaptanın hoşgeldin yemeğine gitmiyorsunuz...adım adım tarihe doğru gideyim arada bir döneyim, rahat olayım, keyfime bakayım diyorsanız bütün aksesuarlarınızı evde bırakın.......kalın sağlıcaklan
aklıma gelmişken edirne'de minibüs kullanırsanız verdiğiniz paranın üstü verilmiyor...bağış sayılıyor canları sağolsun...

LAF OLA BERİ GELE...

sözünün bittiği,
gözünün görmek,
kulağının işitmek istemediği zaman,
bütün ruhunla içine açık,
dışına kapandığın zaman,
sevinçlerinin yoruma kapalı,
hüzünlerinin sana dokunamadığı,
bütün tehditlere gülüp geçtiğin,
hiç kimseye, hiç bir şeye
umut bağlamadığın zaman,
beklentisiz olmanın özgürlüğünü
keşfettiğin zaman, artık senin hayatın başlamış demektir...
incinmek, gücenmek ve beklenti gönül bağıdır...O bağ koptuğunda artık özgürsün...

bir bankta oturup, mevsim neyi sunduysa dakikalarca içine çek..yağmursa ıslan, güneşse ısın, soğuksa titre biraz...yaşlı ile yaşlan, çocukla çocuk ol, unut gitsin bütün sayıları...
sende kim ne görüyorsa bırak görsün , sorma bile, merak dahi etme...

gün olsun iki dirhem bir çekirdek, gün olsun yırtık mı çorabın, karıştı mı saçın başın, dağıldın mı , darman duman...kim sana zincir vuracakmış , sokaklar her halinle senin...dünya senin alanın..kalabalığı boşver...bulunduğun her yer senin için , senin her halin için sunulmuş kocaman  yeryüzü var ...

beklentisiz ol, kimsenin beklentisine de hizmet etme...karşındaki için yaptığın kalbinin istediği kadar olsun...

nezaketle sınırlama kendini...seni zorluyorsa öfkeni yaşa gitsin...nezaket vazgeçilmez parçansa zaten sınırlamaz seni...ancak her haline eşlik eder...gerektiğinde herkese tepeden değil de uzaktan bak ama yanında ol...
okudun bitti mi :) Ol da görelim....Laf ola beri gele, leyleğin ömrü lak lak ola, peynir gemisi laf ile yürüyorsa niye denemeyelim dimi ..............yürüsün... deneyelim.... 

6 Ekim 2016 Perşembe

AGRA...

AGRA

Hindistan gezilerinde altın üçgen denilen 3 şehirden biri de Agra...Açıkcası Varanasi ile kirlilik yarışında olan diğer şehir...

Agra bir zamanlar Babür yani Türk-Hint imparatorluğunun başkenti imiş...Dünyanın 7 harikasından biri olan Tac Mahal Agra'da...Tac Mahal ve eserin mimarları ile ilgili çok hikaye var..

Şah Cihangir eşi Begüm Mahal'e çok aşıkmış..  Begüm 14.çocuğunu dünyaya getirirken ölmüş..Begüm Mahal ölünce Şah Cihangir  hayata küsmüş ve aşkı anısına Tac Mahal'i yaptırmış...Hatta eserin yapılmasında Mimar Sinan'ın öğrencileri de İstanbul'dan Agra'ya gönderilmiş...

Bir İngiliz Lordu dermiş ki; 'insanlar ikiye ayrılır...Tac Mahal'i görenler ve görmeyenler'...Bir yazar da ' çok az eser kendisi ile ilgili söylenen güzel şeylerden daha güzeldir..O da Tac Mahal'dir' demiş..

Ben de döndükten sonra sanki yeterince hafızama yerleştiremedim, daha uzun kalmalıydık hissine kapıldım fakat malum zamanla yarış halinde olunca mümkün olmadı...Yine de Tac Mahal'in kıyısında olduğu nehire bakan tarafını epeyce içime sindirdim....Dünya'da aşk için yaptırılan en büyük mimari eser Tac Mahal imiş...


İçeri girerken ciddi bir güvenlik var..Ayrıca galoş dağıtıyorlar..Tac Mahal'e iyi bakıyorlar...

Ben de büyük heyecanla bekledim göreceğimiz günü...Ve evet, gerçekten görkemli bir görüntüsü var....İnce ince dokunmuş gibi...Biz her saat göremedik tabi fakat, gün doğarken ve batarken birbirinden farklı renk yansımaları oluyormuş...Çok güzel bir eser...Üzeri değerli taşlarla döşenmiş ancak zamanla taşlar yok olmuş olacak ki ben çok fazla taş göremedim...Sadece mermerin ve işçiliğin güzelliği dikkatimi çekti...Pırıl pırıl bir yapı...Ne kadar doğru bilinmiyor fakat, Şah Cihan Tac Mahal'i o kadar beğenmiş ki , tekrar aynısını inşaa ederler diye Tac Mahal'in mimarlarının ellerini kestirmiş...

Şah Cihan oğlu tarafından Agra fort denilen Agra kalesinde hapsedilmiş ve ömrünün son günlerini esaret içinde geçirmiş....

Agra kalesi de görülmeye değer bir yer...Benim mimari açıdan daha da dikkatimi çekti...Kızıl renkli bir kale ama oldukça büyük...Hindistan'da dar alanda yapılmış bir eser görmedim..Herşey geniş alanlara inşaa 
edilmiş...Agra kalesinin etrafındaki trafik inanılır gibi değil...Biri şaka yapıyor zannediyor insan...Sıcaktan hiç bahsetmiyorum.. Biz sıcak ve nem ile sınanıyoruz dedik..Yine de gezi heyecanı bu ya, hiç şikayet edenimiz olmadı...Agra kalesinde bir tek şey çok fena, kaleden değilse bile dışardan gelen idrar kokusu...Öyle böyle değil...

Agra'da görülmesi gereken 3 önemli yer var...Biri zaten dünya harikası..Diğer ikisini de unesco dünya mirası listesine almış...Ben çok beğendim..Agra kalesi ve Fatehpur Sikri denilen terkedilmiş şehir...Hayalet şehir de diyorlar...Orası da Moğol imparatoru Ekber Şah tarafından yaptırılmış...Ekber Şah farklı farklı dini inanışta pek çok kadınla evlenip bir harem kurmuş...Bunu yaparak insanların barış içinde birlikte yaşamalarının mümkün olduğunu göstermek istemiş.....Ekber Şah'ın yatak odası ve güvenlik için aldığı önlemler çok ilginçti...

Yerel rehberler çok daha fazla bilgi aktarıyorlar ancak akılda kalması imkansız...Agra, trafiği, kargaşası, eserleri ile görülmeye değer... Bir de yanına kendine has kokuyu ilave edin daha da ilginç oluyor :) En hareketli eğlenceli günlerimizden biri de Agra'daki günümüzdü...
Hint-Moğol-Osmanlı imparatorlukları,  Müslüman ve pek çok  dinlerin karışımı bir şehir.............

Bu arada sincap severler , Tac Mahal bahçelerinde sincaplar koşuşturuyor...bilginize ;)

a